Anksiyete Bozuklukları

Anksiyete bozuklukları, kişilerin aşırı endişe, korku veya kaygı hissettiği ve bu durumların
günlük yaşamlarını etkilediği psikiyatrik bozukluklardır. Bu bozukluklar, kişilerin normal
yaşam işlevlerini bozar ve sosyal, akademik veya iş performansını etkiler.
Anksiyete Bozuklukları klinik özelliklerine göre;
 Ayrılık Kaygısı Bozukluğu,
 Yaygın Anksiyete Bozukluğu,
 Sosyal Anksiyete Bozukluğu (sosyal fobi),
 Seçici Konuşmazlık (Selektif Mutizm),
 Panik Bozukluk,
 Agorafobi,
 Özgül Fobi olarak değerlendirilir.

Ayrılık Kaygısı Bozukluğu(AKB)
Çocuğun bağlandığı birinden(anne, baba ya da bakım veren) ayrılma veya ayrılma düşüncesi
karşısında aşırı ve sürekli kaygı veya korku yaşaması durumudur. Ayrılık kaygısı olan
çocuklar ebeveynlerinden ayrıldıklarında kendilerinin veya onların başına kötü bir şey
geleceğinden korkarlar. Bağlandığı kişiden ayrılmamak için okula gitmek istemezler, yakın
bir akrabada kalmak istemezler ya da bazen evde tek başına bir odada bile durmak istemezler.
Bu yoğun kaygı bedensel belirtilere neden olabilir; çarpıntı, baş ağrısı, karın ağrısı, bulantı,
kusma gibi. Ayrılma korkusu nedeniyle gece uyumada zorluk çekebilir veya uykuya geçişte
sorunlar yaşanabilir. Bu durum çocuğun ve ailenin yaşantısını ve işlevselliğini kısıtlar.

Yaygın Anksiyete Bozukluğu (YAB)
Çocuk ya da ergenin sürekli ve aşırı endişe, kaygı ve gerilim hali ile karakterize olan bir
anksiyete bozukluğudur. YAB, kişilerin günlük yaşamlarını ve işlevselliklerini etkileyen, uzun
süreli bir kaygı durumunu içerir. Kişi, genellikle çeşitli olaylar veya durumlar hakkında
orantısız şekilde endişelenir ve bu kaygı, yaşam kalitesini önemli derecede etkileyebilir. YAB
olan kişiler; çeşitli yaşam olayları hakkında sürekli ve aşırı endişe duyar, bu kaygıları
genellikle orantısız ve kontrol edilemez olur, aşırı kaygı nedeni ile kişinin konsantrasyonu ve
karar verme yeteneği olumsuz yönde etkilenir, kas gerginliği, baş ağrısı, yorgunluk, uyku
problemleri, mide bulantısı, çarpıntı gibi somatik belirtilere neden olur. Sinirli veya huzursuz
olma durumu, küçük olaylar veya günlük zorluklar karşısında aşırı tepki verme, kişinin iş,
okul veya sosyal yaşamındaki performansını ve işlevselliğini bozulma, uykusuzluk, gece
boyunca sık sık uyanma veya uykuya geçme zorluğu gibi problemler yaşanabilir.

Sosyal Anksiyete Bozukluğu (Sosyal Fobi)
Sosyal durumlar ve başkaları tarafından değerlendirilmeyi içeren olaylar karşısında aşırı kaygı
ve korku ile karakterize bir anksiyete bozukluğudur. SAB tanısı olan kişiler; sosyal
etkileşimler veya başkalarının önünde performans sergileme gibi durumlarda yoğun bir kaygı
ve korku yaşarlar. Bu korku, kişiyi sosyal durumlardan kaçınmaya veya bu durumlarla
zorlanarak başa çıkmaya zorlar. Sosyal durumlardan önce veya sırasında çarpıntı, terleme,
titreme, baş dönmesi, bulantı, kızarma gibi fiziksel semptomlar yaşanabilir. Sosyal
etkileşimlerden kaçınma veya sosyal durumlarda büyük zorluk yaşama. Örneğin, toplantılara,
parti ve etkinliklere gitmeme, konuşma yapma gibi durumları reddetme. Sosyal durumlar
hakkında sürekli endişe, bu durumların yaşanmasından haftalar veya aylar önce bile kaygı
duyarlar.
Selektif Mutizm- Seçici Konuşmazlık
Selektif mutizm tanısı olan çocuklar, genellikle tanıdık olmayan veya sosyal olarak stresli
ortamlarda konuşmayı reddederken, evlerinde veya kendilerini güvende hissettikleri
ortamlarda normal şekilde konuşurlar. Bu durum genellikle çocuk okula başladıktan sonra,
öğretmeni veya sınıf arkadaşları ile konuşmamasından sonra fark edilir. Selektif mutizm,
çocuğun sosyal iletişimini ve akademik başarısını olumsuz etkiler.
Panik Bozukluk
Ani ve beklenmedik panik atakları ile karakterize bir anksiyete bozukluğudur. Bu panik
ataklar, kişinin yoğun bir korku, rahatsızlık veya ölüm korkusu yaşamasına neden olur ve
genellikle birkaç dakika süren, çeşitli fiziksel ve psikolojik semptomları içerir. Panik
bozukluk, kişinin yaşam kalitesini önemli ölçüde etkiler ve panik atakların tekrar etme
korkusu, günlük işlevselliği bozan bir kaygıya yol açar. Panik atak sırasında kişinin; çarpıntı
veya hızlı kalp atışı, terleme, titreme veya kas kasılmaları, nefes darlığı veya boğulma hissi,
göğüs ağrısı veya rahatsızlık, mide bulantısı veya karın ağrısı, baş dönmesi, bayılma hissi
veya denge kaybı, sıcak basması veya üşüme, uyuşma veya karıncalanma gibi belirtileri olur.
Ayrıca gerçeklikten kopma (depersonalizasyon veya derealizasyon), ölüm korkusu veya
kontrol kaybı hissi yaşar.
Agorafobi
Genellikle açık alanlarda, kalabalık yerlerde veya kaçışın zor olduğu durumlarda yaşanan aşırı
korku ve kaygı hissedilmesi ile karakterize bir anksiyete bozukluğudur. Agorafobi, kişinin
belirli durumlarla ilişkili olarak yoğun bir panik atak yaşama korkusuyla başa çıkma isteği
nedeniyle bu tür yerlerden ve durumlardan kaçınmasına yol açar.
Özgül Fobi
Belirli bir nesne, durum veya aktiviteye karşı yoğun ve sürekli bir korku söz konusudur.
Kişinin belirli bir uyarana maruz kaldığında veya bu uyarana dair düşüncelere kapıldığında
aşırı korku ve kaygı yaşamasına neden olur. Özgül fobiler genellikle belirli bir nesne veya
durumla sınırlı olup, kişinin günlük yaşamını veya işlevselliğini önemli ölçüde
etkilemeyebilir.

Anksiyete Bozukluklarının Nedenleri
Anksiyete bozukluklarının nedenleri genellikle çok faktörlüdür. Bu bozuklukların ortaya
çıkmasına katkıda bulunan çeşitli genetik, biyolojik, psikolojik ve çevresel etmenler bulunur.
Ailede anksiyete bozuklukları öyküsü olan bireylerde, bu tür bozuklukların gelişme riski daha
yüksek olabilir. Bazı biyolojik faktörler arasında beyindeki nörotransmitterlerin (serotonin,
norepinefrin, dopamin vb.) dengesizlikleri anksiyete bozukluklarının ortaya çıkmasına katkıda
bulunabilir. Bazı kişilik özellikleri de anksiyete bozukluğu açısından risk oluşturabilir; düşük
özsaygı, mükemmeliyetçilik, aşırı endişe eğilimi gibi. Çocukluk döneminde yaşanan
travmatik olaylar, istismar veya zorbalık da riski arttıran faktörler arasındadır. Stresli yaşam
olayları veya önemli yaşam değişiklikleri (boşanma, iş kaybı, ölüm vb.) anksiyete
bozuklukları için tetikleyici olabilir.
Bazen nadir durumlarda, bazı tıbbi durumlarda anksiyete bozukluğu belirtilerine neden
olabilir. Tiroid hastalıkları, kalp hastalıkları gibi bazı medikal durumlar riskli hastalarda
akılda bulundurulmalıdır.
Anksiyete Bozukluklarının Tanısı Nasıl Konur?
Anksiyete bozukluklarında tanı koymak için kapsamlı bir değerlendirme süreci gerekir. Bu
süreç, kişinin semptomlarını anlamak, öyküsünü almak ve diğer olası tıbbi ve psikolojik
durumları dışlamak için çeşitli yöntemler içerir.
Bir ruh sağlığı uzmanı klinik görüşme ile kişinin semptomlarını, başlangıç zamanını, sıklığını
ve şiddetini anlamak için detaylı bir öykü alır. Kişinin aile öyküsü, yaşam olayları, travmalar
ve genel sağlık durumu da göz önünde bulundurulur. Kişinin yaşadığı anksiyete türünü
belirlemek için, endişe ve korkularının nasıl ortaya çıktığı, hangi durumlarda tetiklendiği ve
nasıl başa çıktığı hakkında bilgi alınır. Çeşitli anksiyete ölçekleri kullanılarak anksiyete
düzeyi ölçülür. Bu ölçekler, kişinin kaygı semptomlarını ve bu semptomların günlük yaşam
üzerindeki etkisini değerlendirir.
Anksiyete Bozukluklarında Tedavi İlkeleri
Anksiyete bozukluklarının tedavisinde, özellikle çocuk ve ergenlerde, bilimsel çalışmalar çeşitli tedavi
yöntemlerinin etkinliğini ve güvenilirliğini ortaya koymuştur. Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) ve
serotonin geri alım inhibitörleri (SSRI) etkinliği kanıtlanmış tedavi yöntemleridir.
Çocuk ve ergenlerde anksiyete bozukluklarının tedavisinde, bilişsel davranışçı terapi (BDT) hafif ve
orta düzeydeki anksiyete belirtilerinde genellikle ilk tercih olarak kabul edilir. BDT, bireyin olumsuz
düşünce kalıplarını ve davranışlarını değiştirmeyi hedefler. Terapi sürecinde, çocuklar ve ergenler
kaygı tetikleyicilerini tanımlayabilir, başa çıkma stratejileri öğrenebilir ve anksiyete semptomlarını
yönetebilir. Terapi, çocukların ve ergenlerin günlük yaşamlarında karşılaştıkları anksiyete kaynaklarını
ele alarak, başa çıkma becerilerini geliştirmelerine yardımcı olur.
SSRI’lar, anksiyete bozukluklarında etkili ve güvenilir ilaçlar olarak kabul edilir. Çocuk ve ergenlerde
kısa dönemli tedavi için tercih edilir ve birçok çalışma SSRI’ların etkinliğini destekler. Şiddetli
anksiyete belirtilerinde veya kaliteli BDT’ye erişim imkanı olmayan durumlarda, ilaç tedavileri
alternatif bir seçenek olarak değerlendirilebilir.

Kısa dönemde, BDT ve ilaç tedavisinin kombinasyonunun, tek başına BDT veya ilaç
tedavisine göre daha etkili olduğu görülmüştür. Kombine tedavi, hem psikoterapötik hem de
farmakolojik yaklaşımların avantajlarını bir araya getirir. Kombine tedavi, bireyin
ihtiyaçlarına ve semptomlarının şiddetine göre özelleştirilmelidir. İki tedavi yöntemi
arasındaki denge, etkili bir sonuç elde etmek için önemlidir.
Tedavi sürecinde, çocuk ve aile ile iş birliği yapmak önemlidir. Aile üyeleri, tedavi sürecine
aktif katılım sağlarsa, tedaviye uyum ve etkinlik artabilir. Sosyal destek, eğitim ve
bilinçlendirme gibi destekleyici stratejiler de tedavi sürecinin bir parçası olarak
değerlendirilmelidir.